grandpashabet giriş grandpashabet sinavmerkezi.org bahis siteleri

YALANLAR, VAATLER, KOLTUK KAVGALAR…

Bir tiyatro izliyoruz. Adına ne derseniz deyiniz. Et dağıtacağız. Diyorlar. Para dağıtacağız diyorlar. Kırşehir’de ‘yarım ekmek tavuk döner’ dağıtan adaya 12 bin oy çıkmıştı. Toplum dejenerasyonu aynı siyasete soyunanlar kadar pespaye!

Gündem Yayın: 08 Şubat 2024 - Perşembe - Güncelleme: 08.02.2024 22:37:00
Editör -
Okuma Süresi: 8 dk.
Google News

YALANLAR, VAATLER, KOLTUK KAVGALAR…

Bir tiyatro izliyoruz. Adına ne derseniz deyiniz. Et dağıtacağız. Diyorlar. Para dağıtacağız diyorlar. Kırşehir’de ‘yarım ekmek tavuk döner’ dağıtan adaya 12 bin oy çıkmıştı. Toplum dejenerasyonu aynı siyasete soyunanlar kadar pespaye!

Tıfıllar partinin içine etti. CHP parti olmaktan çıktı. Kaos, iç kavgalarla gündem oldular. Sazı eline alan, ağzına geleni söylüyor. Tıfıllar birbiriyle kavgalı. Açıkça yazıyor. Açıkça sorguluyorum. Sağ politikaların yarattığı kirlilik, sağcı politikaları ile arınmaz. CHP bu hataya düştü… Bunun içindir ki; bu düzen, iktidarından muhalefetine mutlaka, toptan değişmelidir... Ama önce halk değişmeli! Halk değişirse bunların değiştirmek pekâlâ mümkün olacaktır. İyi biliniz ki bir ülkede; Vicdan ve evrensel değerler yitirildi mi hukuk da siyaset de ülke de çöker. Bu ülkede artık her şey satılık; sadece taşımız, toprağımız, ormanımız, doğamız değil; din, iman, ahlak ve hukuk da!

Deveye sormuşlar; ‘neden bu kadar üzgünsün, yükün mü çok ağır’ demişler. Deve; ‘Hayır; Yürüdüğüm yol, taşıdığım yük çok ağrıma gitmiyor. Ancak şu eşeğin arkasından gitmek beni öldürüyor’… Der. Anlayana!

Mutsuz ve korku içinde yaşamak geleceğinden umudunu kesmek, bir lokma ekmek için tüketilen inanca sığınarak dua etmek. Toplumun adeta bir psikolojik travma içinde korkarak yaşamasının adı bu değil mi? İşsiz, evi barkı olmayan insanca yaşama umudunu kaybetmiş aileler. Toplumun yarısından fazlası yardıma muhtaç hale getirilmiş durumda çaresiz, mutsuz. Bugün sisteme hâkim olanların açlık ve yoksulluğun adını nasıl koyabilecekler acaba? Göçmenle, sığınmacı illetiyle sınav ediliyoruz. Ya sonra! Olmayan bir şeyi arıyoruz… ‘Adalet’…

Parti devletinin yarattığı; lüks ve şatafat. Debdebeli yaşam. Ayrıcalıklı aileler. Çoklu maaşlar. Devlet yönetiminden nasibini almamış yürütmeyi temsil eden basiretsiz ciddiyetsiz çıkarcı bakanlar. Yanlarına aldıkları, görgüsüz, şımarık, hırsız ve talancı bürokratlar. Sadece maaş almakla yükümlü, hiçbir gücü olmayan 600 milletvekili. İğdiş edilmiş akademisyenler. Arsızlıkları suratlarına vurmuş soygunun ana faktörü müteahhitler. Bunların ağzının içine bakan bir vatandaşlar grubu. Tüm bu gerçeklere rağmen; iktidarıyla muhalefetiyle; ‘Durmak yok! Yola devam’…

Bir yanda iktidar ve minik ortağı. Diğer yanda ana muhalefet. Diğer, diğer yanda muhalefete muhalefetlik yapan ufak tefek muhalefet taşları.

Bunlara oy değil! Kapınıza geldiklerinde bir bardak su vermeyin… seni yoksulluğa mahkum edenlere, seni bir kilo kıymaya muhtaç edenlere hala ele etek ufalıyorsan sana da yazıklar olsun.

Bir yanda çökmüş ekonomi… Bir yanda gericilik. Bir yanda mülteci, sığınmacı istilası. Bir yanda yangınlar. Bir yanda depremde canını kaybetmiş, yokluğun kucağına itilmiş, karda kışta tek başına kalmış yurdum insanları. Bir yanda yok edilen, talan edilen topraklar. Bir tarafta Suriyeliden, Afganlıdan, Senegalliden yaratılmış istisnayı vatandaş. Bu vatandaşları sağlık dâhil cep harçlıklarıyla besleyen, çöplüklere, Pazar artıklarına mahkûm edilmiş bu toprakların yoksul insanları…  Ankara belediyesi et dağıtacak harçlık olarak 7 bin lira verecekmiş. İstanbul belediyesi çıtayı yükseltti. 10 bin lira verecek. Kırşehir belediyesi ekmeğin yanında sen kaç lira vereceksin? Toplumun geldiği durum bu açlık sefalet ve bu sefaleti yönetmek isteyenlerin rüşvetleri topunuzun canı cehenneme.

Hiçbir şey paralı olmamalı. Bilgiye erişim, sağlık ücretsiz olmalı. Eşit olmalı. Biliyoruz ki; hiçbir şey bu dünyada eşit değil. Yazdıklarım çok az. Ya yazamadıklarım! O kadar çok ki! Onlar; içinde yaşadığımız küresel atmosferi ‘Radikal belirsizlik, Yaşamsal Güvensizlik, Tedirginlik Çağı’ olarak tarif ede dursun. Ben; 365 sayfalık bir günlüğün kalan son boş 2 sayfasına güzel şeyler yazamadan kapattım. Sonu hüsranda olsa, sizde öyle yapın. Benim gibi güzel şeyler düşleyin. Güzel şeyler isteyin. Ben yarın yatmadan günlüğün kalan son iki sayfasına ‘sabaha daha yoksul uyanacağım’.  Notunu düştüm. Haklı çıktım. Bu halk yine yanıltmadı... Kendi yoksulluğuna ortak etmekle kalmadı. Geleceğimi, düşüncemi, yaşamımı esir aldı.

Hani diyorum; ışıktan hızlı gidebileceğimizi, zamanda geriye yolculuk edebileceğimizi pek sanmıyorum. Ama bu millet uzaya gideceğine, Ay’a yapılacak duble yolda otobüsle, özel aracıyla gideceğini düşlerken gerçekte geriye gittiğinin farkında değil. Kim ister geriye gitmeyi demeyin lütfen.

Yoksulluğu yenebilir, herkesi doyurabilir, giydirebilir, eğitebilir, biyolojimizin elverdiği ölçüde iyi yaşatabiliriz. Hâyâla bak! Değil mi? Parti devletinde rüyalar bile gerçekleşebilir. Çocuklarımız hayatın kutsadığı, yalanın ayıplandığı, insanları birbirlerine dilleri, cinsiyetleri, renkleri yüzünden düşman eden ideolojilerin çöpe atıldığı, kimsenin daha iyi yaşamak için bir başkasını sömürmesine gerek olmayan bir gelecek kurulmalı diyebiliyorsa harika… Böyle gelmiş, böyle gider yalanını yenebilmek! Gerçek ve doğruların dışına çıkıp sar baştan cümlesini kurup düşünmek lazım. Yeniden tırmalama, ağlama tıslama. Halkın ikiyüzlülüğü değil mi? inanılır gibi değil.

Barbarlık ve fakirlik yalnız dikta rejimlerinde olur! Çünkü dikta rejimlerde hukuk yoktur… Çünkü diktatörler yarattığı korku iklimi ile ayaklarını yere değil. Halkın sırtına basar. Çünkü bir ülkede saraylar lüks ve şatafat ve sabır dileyenler çoğalıyor, Cumhuriyet rejimi tehlikededir. Çünkü işin içine Tanrı dâhil edilmiştir. Halkı savunacak muhalefet yoktur.

Saraylarda yaşayanların aşağıda yaşanan onur kırıcı yaşamları görmesi mümkün değildir. Yukarıdakini besleyen, güçlü kılan, cesaretlendiren aşağıda sırtına basılan toplumun duyarsızlığıdır. Çünkü bizi bizden başkasını anlamasını beklemek en açık ifadeyle aptallıktır. Bu ülkede, her olumsuzluğu Tanrıya ve bayrağa bağlayan bu anlayışa biat eden bir toplum var. Ağlayanlar geçmişe değil, bu dağınıklıktan ne alırım diye düşleyen çıkarcı bir toplum var.

El âlem ne diyor! Sadece ekonomi demiyor. Evrensel hukuktaki yerimizi, sosyal yaşamdaki yerimizi, insan haklarında ki yerimizi de belirliyorlar. Kısaca çağdaş dünyada yeriniz yok! Diyorlar. Değerlendirme sıralamalarında neden sonlardayız?

Laiklik yoksa! Bilim, Demokrasi, Özgürlük, Barış, Çağdaşlık yoktur. Hukuk yoksa Demokrasi yoksa! Finans değer, yerini talana, vurguna, çalmaya, çökmeye bırakır… Ekonomiyi devlet değil, sokak yönetir hâle gelir… Adam olmayanların, adam mı var? Demeleri, köpekleşmenin örneğidir. Nazım diyor ki; ‘Birde içimizdeki köpek dölleri’… Hangi kasıkta tohumlandılar. Genleri hangi işgalcinin postalından çıkmış acaba genlerinin ne kadar farkındalar?

Kırşehir’de seçim? CHP’de müteahhit. AKP’de doktor. Gerisi zaten teferruat… Kırşehir’de bir tane inşaat mühendisi, peyzaj, mühendisi, şehir plancısı kalmamış gibi! Kırşehir yerel yönetime talip olanların arşivine baktım. Birinin Mustafa Nevzat ile ilişkisi, diğerinin mahalle ayrımları.

O'na hakaret edenleri, Cumhuriyet ve altı okla sorunlu olanları milletvekili, Belediye başkan adayı yapanlara, bu duruma ses çıkarmayıp sineye çekenlere gerçek anlamda CHP'li denilebilir mi? Koltuk kapma yarışı hizmet yarışının önüne geçmiş ise. Sosyeteye çikolata, yoksula yavan ekmek dağıtımına devam.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.