KIRŞEHİR DAVASI HEPİMİZİN AMA DAVACI OLMAYINCA OLMUYOR
Bu şehirde doğmak ve yaşamak, her geçen gün ağırlaşan koşullarıyla direnci zorlasada, bana hep şanslı hissettirir. Ritmi bir an olsun düşmeyen, her köşesinde ayrı bir dünyanın saklı olduğu, şehir burası. Bir aşk mektubu yazmak isterdim ama sırası değil.

BİR ŞEHRİN HİKÂYESİ
On bir medeniyete tanıklık etmiş kadim şehir. Her medeniyette farklı isimlerle anılmış. Cumhuriyet döneminde kerameti iğdiş edilmiş. İlçe yapılmış. İlçeleri coğrafyasından çıkartılmış. Tekrar il olduğunda ilçeleri coğrafyasına dâhil edilmemiş. 1953 parçalanması yetmemiş. Yetmemiş. Aksaray ve Kırıkkale kendine düşen payı Kırşehir coğrafyasından çekip almış. 6 milletvekili ile temsi edilirken sırayla dörde, üçe ve ikiye inmiş. Kerameti de, varlığı da talana itilmiş. Seçtiklerimiz kifayetsiz. Seçenler çaresiz.
Çareyi hep dışarıda aradık. Tavsiyeleri kulak arkası ederek, ‘ben bilirim’ çığırtkanlığı içinde sadece ciyaklayan şehir olduk. Sürekli mazeret üreterek bir yere varılmayacağını bir türlü anlayamadık.
Yıl 2005 Turizm çalıştayı. Konuşmacı TURSAB Kapadokya Bölge Başkanı. ‘Kapadokya’da bir halay kurulu. Elinizdekilerle bu halaya neden dâhil olmuyorsunuz’? Biz kurulu halaya dâhil olmak yerine ‘ben bilirlilik’ öne çıktı. Aradan 20 yıl geçti.
Turizm çalıştayı sonrası halaya katılmak yerine ‘İnançlar Şehri’ olmayı kafaya koyduk. Olmadı. Nedenleri niçinleri hiç sorgulamadık. Yerel gazetelere ve ulusal gazetelere ‘reklamlarımızı iyi yaptılar’… Ayağıyla fatura karşılığı binlerce liralar ödendi.
Ortaya bir yumurta daha çıktı. Ak bayır Termal otel için tahsis edildi. Yatak sayısı aratacaktı. ‘Kaplıcalar kenti Sağlık Merkezi’ olacaktık. Her şey meydanda. Bu iş tamam Viyana olmaya hazırdık artık. Bir haber geldi arsayı hibe alan firma, arsanın 300 dönümünü bir başkasına pazarlamaya yeltendi. Sağlık Turizmi satılık oldu.
Bu olmuyorsa bizde ‘Ozanlar Şehri’ oluruz derken, tamda olmak üzereydik. Bu kez ‘Vizyon Kentler’ listesine dâhil edildiğimizi öğrendik. Faturalar Vizyon şehirler projesinin sahibinin faturalarına ödemeler yapıldı. Tam bu sırada dönemin Ticaret Odası başkanı ‘valiyi istemiyoruz’ kampanyası başlattı imza topladı. Toplantı üstüne toplantı yapıldı. Valiyi almadıkları gibi Kırşehir’in Vizyonundan ‘tuzu’ gitti bize tuzluğu kaldı.
Kırşehir’de hizip öne geçti. Çiçekdağı ‘Tilki Çiftliği’ AKP muş Milletvekilinin kardeşine kiralama ayağı ile elden çıkartıldı. Yetti mi? Yetmedi! Hirfanlı sahil bandında 2830 dönüm hazine arazisi Diyarbakırlı bir iş adamına verildi. Bulamaçlı kaplıcası kapatılarak Ankara’da faaliyet gösteren bir akü firmasına verildi. Bu firmada iki yıl sonra çok iyi bir paraya farklı bir firmaya devretti. Örtülü tarımın ilk ayağı burada başladı.
Sırada Kara Kurt kaplıcası vardı. Bir sorun buranın işletmecisi AKP Aksaray milletvekilinin kardeşiydi. Tahliyesini istediler. Adam ceketini alıp gitti! Öğrendik ki bu adam İl Özel İdaresine de, köy katkı paylarını ödememiş. Lafazanlık sonrası bu perde de kapandı. Kara Kurt çürümeye terk edildi. Çürümeye gönlü razı olmayan AEÜ Termal su ısıtmalı tarımsal bir proje oluşturdu. Bu projeyle birlikte Tarikat üyesi, ehli Müslümana tarım alanları devredildi. Termal otellere verilmeyen, termal suyun sınırsız kullanma yetisi verilirken, re enjeksiyon (geriakıtma) istenmedi. Mutlak tarım alanları üzerinden topraksız tarıma geçildi. Sera kuruldu. Kuş devletten. Taş devletten olunca domates ve hıyarlar tadından yenmez oldu.
Kara Kurt mitolojinin ayağı olan Roma Uyuz hamamı çöplük, Kara Kurt kaplıcası çürümeye terk edildi… Sonuçta AEÜ yaptığı bir proje ile Kara Kurt bir tarikata örtülü tarım projesi için ‘Kırşehir’e Katma değer ve Ekonomik katkı sunuyor’ açıklaması yaptı.
Kırşehir bir kez daha var olan değerleriyle harmana dönüştü. Buda yetmedi. Kızılırmak havzası, Hirfanlı sahil bandı endüstriyel tarımcıların istilasına uğradı. Humuslu toprak adıyla sazlık alanlar yakıldı. Ekoloji yok edildi. Karbon açığa çıktı. Üç beş çakal uyanık elini sıcaktan soğuğa sokmadan kiralama üzerinden milyonlarca lira kazandı. Aşırı sulamayla toprak tuzlanır ve ağır pestisit ve kimyasallarla zehirlenirken seyreden seyredeneydi.
Bir önceki validen defalarca randevu istedim. Benimle görüşmedi. Ben düşman mıyım? Bu sorunun cevabını dahi alamadım. Etliye sütlüye karışmadan benim 3 ay üzerinde çalıştığım ‘Kapadokya havaalanı Yolu’ projemin üzerine yatıp vefasızlığın sınır tanımadığı bu şehirdeki bazı müsveddelerin gerçeği saptırarak valiye onun projesi yamasını yaparak uğurladı. Yazıklar olsun.
Tüm bu olanlara hadi devleti alilerinin sesini çıkarmadı da, Kırşehir’in ekmeğiyle, suyuyla beslenen adına STK denilen Odalar, Meslek Kuruluşları, Sendikalar, Siyasi parti temsilcileri, Dernekler ve diğer platformlar, kent Konseyinden bunca talana yönelik bir cümle kurulmadı.
Ben bir dernek olarak Kırşehir Kültür ve Turizm Müdürlüğünden daha çok Yabancıyı bu şehirle buluşturdum. Ben bu şehirde kurulu onlarca STKlardan daha çok Topluma hizmet uygulamaları çerçevesinde proje ürettim. Doğasına hizmet ettim. Kırşehir Yaban hayatına yönelik kitap çıkarttım. Yurt içinde, yurtdışında yüzlerce insana ulaştırdım. Kırşehir ‘Kültür envanterini’ hazırladım. Valiliğe teslim ettim. Bozlağın babası olan Toklumenli Âşık Said’in orijinal kitap eskizini hazırlayıp valiliğe teslim ettim.
İkiz ağıl Havaalanı alanının siyasetçiler marifetiyle talana açılaması sonuçta başarısızlık ve yerine ‘E’ tipi cezaevi montajlandı. Bunun için kurulacak hoş bir cümle var. ‘Ananda yesin. Babanda’.
Veterinerlik fakültesi kurulsun istedim. Bu şehirde 580 bin Büyük Küçük Baş hayvan varlığı var. AEÜ bu şehre Veterinerlik Fakültesi kurulsun. Bu şehrin hayvan üreticileri Kırıkkale ve Aksaray hayvan taşımaktan kurtulsun. ‘Kervansaray Kampüsü müsait. Hazır laboratuvar ve binalar var’ ısrarla söyledik. Rektör bana ‘Boş ver Mustafa abi, Kırıkkale’de, Aksaray’da Veterinerlik fakültesi var. YÖK izin vermez’ dedi. Akabinde Kervansaray kampus arazisi bir zatı muhtereme, bu muhterem tek kuruş ödemeden milyonlarca lirayı cebine indirip arsayı 3 ay sonra hülle yaptı.
Bu kentte fasulyenin faydalarının saymanın bir değeri yok.
Dr. Ahmet Hakkı İktidarın İstanbul bölgesinde olası depreme hazırlık için ‘Ağır, Orta ve Küçük ölçekli’ sanayi ve endüstriyel kuruluşlar taşıma projesi hazırlamış. Bu fırsatı mutlak değerlendirmek gerekir. Olur olmaz. Ama biz bu pastadan pay istiyoruz deme hakkımız var.
İki Milletvekili bir adım atacaklarsa bu fırsatı değerlendirsinler. Bu kent çıkarı. Bunun için farklı olmanın bir anlamı yok. Bu şehir üç beş çakalın dışında güzel şeyleri hak ediyor. Petlas’ta 3 bin kişi çalışıyor çarpanlar ile en az 9 bin kişi ekmek yiyor demektir. Bu şehirde iki tane farklı Petlas olsun istemez misiniz? Bu öne çıkan fırsatı değerlendirip bu çorbada benimde tuzum var demek kadar ulvi bir görev olamaz.