Görünmeyen Kahramanlar:1986’nın Sessiz Fedakârlar

YIL 1986… Gerçek kahramanlar yaşarken ne zaman değer görecek? Ne zaman bu ülkenin güvenliğini omzunda taşıyanlar görünür olacak?

Gündem Yayın: 11 Aralık 2025 - Perşembe - Güncelleme: 11.12.2025 01:28:00
Editör -
Okuma Süresi: 11 dk.
Google News

YIL 1986… 
Gerçek kahramanlar yaşarken ne zaman değer görecek? Ne zaman bu ülkenin güvenliğini omzunda taşıyanlar görünür olacak? 
Özel harp kursundayım. Yer: Eğitim Alanı. Eğitimin konusu Sızma, Hava indirme. Binme, atlama ve sevk idare. Eğitim araçları iki helikopter. Eğitmen piyade bir albay. Önümüzde iki adet kapıları açık Bell UH-1 Iroquois Genel Maksat Helikopteri.  Pilotlar ve teknisyenler tam karşımızda, yan yana sohbet ediyorlar. 
Albay elinde teksir edilmiş bir tomar kâğıt, diğer elinde işaret çubuğu. Hafifçe yana dönüp elindeki çubukla Helikopterleri gösteriyor. “Bu gördüğünüz Helikopterin bir pat, patı (pallerin dönmesi) 500 lira yakıyor. Kıymetini bilin. Devlet sizin altınıza Helikopter veriyor. Ona göre”… Benim arkamda duran astsubay biraz kıpırdadı,  elini kaldırdı. Ve sordu! “Ben kaç Lira Ederim”? Muvazzafken, ‘Kahraman Silah Arkadaşı’… Öldüğünde; ‘Şehit’… Emekli olduğunda bir AVM önünde ‘Güvenlikçi, Devlete yük’… 
%67 ile emekli olan, 7 ayrı hizmetten tazminat almayı sürdüren Albay…  %43 ile emekli olan sıfır tazminatlı Kıdemli Başçavuş. Çocuklar babasız kalmasın diyerek göreve giden, Astsubaylar geride binlerce babasız yetim bıraktılar. Hepsi unutuldu. Onlar öldüler, çocukları yetim kaldı.
Milli Savunma bakanı, geçmişin Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler. Genelkurmay Başkanı iken Astsubayların kazanılmış tazminat hakları kendisine sorulduğunda, “bu konu iktidarla ilgili” diyerek pası hükümete atmıştı. Şimdi aynı hükümetin içinde MSB. Şimdi sormak lazım ‘Şimdi senin elini kim tutuyor?’ 
Ölmüş bir asker için kazanılmış bir zaferin hiçbir anlamı yoktur. Ve ben! Devlet beni 11 kez bedensel kabiliyet kursuna gönderdi. Hepsini başarıyla tamamladım. Oğlum 5 ayrı yerde sadece ilkokulu bitirdi. Emekli oluncaya kadar 18 yıl evime hiç gitmedim. Bugün Astsubayın haklarının üzerine yatanlar kendi yataklarında sıcak odalarında osura, osura uyurken ben karda, yağmurda eksi 25 derecelerde arazideydim. Ülkenin bekası, emrime verilmiş Mehmetçiğin canını korumak için kendi canını ortaya koyanlardan biriyim. 
“Biz ölürsek kahramanız; yaşarsak yük”. Bu cümleleri duyduğunuzda utanmıyor, yerin dibine batmıyorsanız ahlaklı değilsiniz. İnsan hiç değilsiniz.
İktidar yakasından bakarsanız 2023 yılında Erdoğan söz vermişti. “bu bizim işimiz. Halledeceğiz, söz veriyorum” demişti. Nihayetinde verilmiş hakların iadesiydi. Binlerce muvazzaf ve emekli astsubayların haklarını iade etmediler. Mehmetçik Vakfı kurulurken ve Mehmetçik vakfı üzerinden kurulan ASELSAN, HAVELSAN, TAİ, ROKETSAN gibi silah savunma sanayi için maaşlarından düzenli olarak aidat ödeyenlerdir Astsubaylar.
Cumhurbaşkanı “ben Başkomutanım” diyor… Siz sözünde durmayan bir komutanın arkasından gider misiniz? Bu unutulmuşluğun aslı nedir? Eğer ki meseleyi, bütçeye bağlıyorlarsa, Albaylarında tazminatlarını kes. Emekli aylıklarını %43’e indir de gör bakalım. Türkiye kaç bucak!
Astsubaylar iki arada bir derede bırakıldı. Askerlikte esas olan hiyerarşik sistem bugün altüst edildi. Uzman Çavuş Maaşı Astsubay maaşını geçmiş ise emir komuta zincirini nasıl tesis edeceksiniz. Emekli maaşı asgari ücretle eşitlenmiş bir emekli astsubayın ömrü boyunca bu topraklara kazandırdıkları nelerdir nasıl anlarsınız bilemem… Hiç kimse Albayın maaşından kes bana ver demiyor. “Hak edilmiş hakkımı istiyorum. Hakkımı verin” demek gayrimeşru olabilir mi? Hakkaniyetle yaklaşın, hak mahrumiyeti içinde insanları bocalatmayınız.
Sizlerle bir makale paylaşacağım. Astsubay memurluk değildir. Yaşam biçimidir.
Bu topraklardan kaç Vecihi Hürkuşlar, İsmail Akçay’lar, Ömer Halis Demir’ler geçti bilir misiniz? 
Pisi, pisine şehit olunur mu?
Bir siyasetçi: ‘Askerler ölmek için maaş alıyorlar’! Demişti. Bu ahlak yoksunu sözde siyasetçi. Vatan sevgisini parayla karıştıran sizlersiniz. Biz vatan sevgisini parayla ölçmeyiz. Sen yattığın yerde eşek yüküyle maaş alıyorsun. Beni eleştiriyorsun… Bizim dediğimiz yaşamsal mücadele. Bunun içindir ki, köpekleşmenin bir anlamı yok.
Bu ülkede 40 yıldır süre gelen terördeki ihmalinden dolayı yargılanmış ne general, nede bir albaya rastlayamazsınız. İhmal sadece şehit olanların taktik noksanlığıdır. Planlamayı harekât subayları hazırlar. Siz o alana hareket edersiniz. İstihbarat bilgileri ve gerçekler bütünüyle söylenmez. Arazi arızalarını bilemezsiniz. Ellerinde 30 yıllık haritalar üzerinden planlama yapılır. Tüm arızalar bir kalemle çizilir. Bu arızalar harita üzerinde güncel değildir. Pusuya düşmek işi bilmemek değil. Harekât subayımın kaleminin ucunda haritadaki işarettir. Bu noksanlıkla ağırlıklı olarak Astsubay, Uzman Çavuş ve Erler bedellerini hayatlarıyla ödemişlerdir. 
Bu ülkede yönettiği askerinin uğradığı saldırı ve zafiyetten ötürü için istifa eden, hakkın da soruşturma açılan bir Kıta komutanı, karargâhta oturan generale rastlamadım. Duymadım… Hata üstüne, hata yapan. İşi sadece emir vermek olan askerini eğitemeyen, kıtadan bir haber, askeri sevk idare edemeyenlerin suçudur. 
Kendileri klimalı odalarda otururken, sıcak yemeklerini yerlerken, akşamları eş ve çocuklarının yanında sıcak lojmanlarına gidip osura, osura uyurlarken, eksi 20 derecelerde kan donduran soğuklarda dağlarda bez çadırlar içinde konserve ile karın doyuranların hal ve ruhiyesin-i anlamasını beklemek aptallıktır. Çünkü onlar bu ülkenin kaymak tabakasında kök salmış üniformalı baronlarıdır. Kısaca üniformalı elitlerin, salon subaylarının Astsubaya bakışı böyledir.
Yıllarca bu ülkede savaşçı subay yerine, salon Subayları yetiştirildi. Bunun lamı cimi var mı? Daha müreffeh bir hayat için askerliği meslek edinmiş can veren bizlerin hakkını vermeyeceksiniz. Utanmıyor, ahlaksızlığınıza rol biçiyorsunuz… 
Kendimden bir örnek. Oğlum İlkokulu beş ayrı yerde kasabada, şehirde okudu. TSK içinde 27 yıl aktif görev yaptım. 12 Mart, Kıbrıs Barış Harekâtı, 12 Eylül harekâtı ve OHAL bölgelerinde görev aldım. 27 yıllık görev süremde, nöbetler, harekât ve manevralar, tatbikatlar dâhil 8 yıl evime hiç gitmedim. Sıcak yatak, sıcak yemek yüzü görmedim. Devlet bana fazla mesai yaptın, vatan için, millet için ölüme koştun diye ek bir kuruş vermedi. Üstelik bu devlet; ‘bana %45 ile emekli ol, aç yaşa’! Dedi. Bugün aktif görev yapan astsubaylar da özlük hakları için mücadele etmezlerse akıbetleri ve sonuçları benden ve benim gibi emekli olmuş silah arkadaşlarımdan çokta farklı olmayacaktır.
‘ASTSUBAYIN Sivil Kardeşlerimize Açık Mektup! (Gönderilmiş E-Postadan)
Siz İşinizi Yaparsınız; Biz Ömrümüzü Adayarak Yaşarız
Bu satırlar bir sitem değil; içimizde yıllardır taşınan bir hakikatin sessiz çığlığıdır. Çünkü yıllardır aynı soruyla karşılaştık; “Astsubaylık dediğiniz meslek ne kadar zor olabilir?”
Oysa cevabı tek cümledir; “Astsubaylık bir meslek değil; adanmış bir ömürdür”.
Adanmışlık... Bizim mesai saatimiz yok. Sivil bir insan iş değiştirir, kurum değiştirir, şehir değiştirir. Biz ise okulu bitirdiğimiz gün çıkışı olmayan bir sadakat sözleşmesi imzalarız. Bu sözleşme bir takvim değil; hayatın yönünü belirleyen bir kaderdir. 
Bizim dünyamızda; “Ben ayrılıyorum” cümlesi yoktur. Görev neredeyse oraya gidilir; coğrafya değişir, iklim değişir, tehlike değişir… Ama ayrılma seçeneği hiç yoktur. Bu yüzden astsubaylık “mesai” değil; mecburi sadakatle başlayan bir ömürdür.
Görünmeyen Kahramanlar Olmak Yorar. Biz gösterişle değil, sessizlikle var oluruz. Bizim ödülümüz tören değil, manşet değil, video değil; birliğin kışlasına sağ salim dönmesidir.
Felaket doğmadan durdurduğumuz operasyonların adı yoktur. Başarmak için yaptıklarımızın kamera kaydı yoktur.
Ve en ağır gerçek şudur; “Biz ölürsek kahramanız; yaşarsak yük”. Bugün birçok emekli astsubay açlık sınırının altında bir maaşla hayatta kalmaya çalışıyor. Vatan için ölmeye hazır olan insanlar, şimdi yaşamak için çırpınıyor. Manevî ağırlığı çok büyük olan bir mesleğin maddede değersizleştirilmesi kadar acı bir ironi yoktur.
Biz kimseyle yarışmıyoruz. Öğretmen geleceği yetiştirir; hemşire nefesi kurtarır; doktor yaşamı uzatır; mühendis geleceği kurar… Biz ise o geleceği koruruz. Biz “üstün” olmak istemiyoruz; eşit görünmek istiyoruz. Biz “alkış” beklemiyoruz; adalet bekliyoruz. Biz “ayrıcalık” istemiyoruz; insanca karşılık istiyoruz. Ve en çok da şunu istiyoruz... Yaşarken kıymet görmek. Çünkü bir insanı yaşarken değerli kılmazsan; öldüğünde yapılan tören sadece sessiz bir ayıptır.
Havada, Karada, Denizlerde…
Hangarda duyduğumuz bir “tık” sesi, bazıları için metalin titreşimi olabilir; bizim için onlarca canın kaderidir. Dağda rüzgârın kokusu değiştiğinde, bazıları için doğa olabilir; bizim için pusu kokusudur. Denizde çark uğultusunda duyduğumuz bir mini değişim, bazıları için gürültü olabilir; bizim için geminin kaderidir. Bu yüzden astsubaylık mekanik değil; hayat mühendisliğidir.
Biz sadece bir kez istiyoruz... Bizi bir kere dinleyin 
Toplum bizi anlamıyor değil;
Tanımıyor. Çünkü yaptığımızı anlatmadık, unutulduk, görünmez kılındık. Biz bağırmıyoruz. Ama içimizde susarak büyüyen bir çığlık var. O çığlığın cümlesi şudur; Biz işimizi yapmıyoruz; ömrümüzü adıyoruz. Ve bu ülke huzurla uyusun diye, bazen biz uyumuyoruz.
Şimdi soruyorum... Gerçek kahramanlar ne zaman yaşarken değer görecek? Ne zaman bu ülkenin güvenliğini omzunda taşıyanlar görünür olacak? Cevap bir gün değil; bugün verilmelidir. Siz işinizi en iyi şekilde yaparsınız; biz ise bu vatanın toprağını, gökyüzünü ve dalgasını ömrümüzle koruruz.
Amacımız kıyas yapmak değil; anlaşılmak. Çünkü biz görünür oldukça, bu ülkenin güveni ve birliği güçlenecektir’.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.