KOKLATMAM! BEN KOKLARIM BEN BAŞTABİBİM…
Bir ülkede görülebilecek en tehlikeli salgın ahlaktan bağımsız çıkar fanatikliğidir. Ne kadar çok istiyor o makamı. Ya da birileri gazamı getiriyor. Ne?

KOKLATMAM! BEN KOKLARIM BEN BAŞTABİBİM…
Bir ülkede görülebilecek en tehlikeli salgın ahlaktan bağımsız çıkar fanatikliğidir. Ne kadar çok istiyor o makamı. Ya da birileri gazamı getiriyor. Ne?
Onlarca yorumların arasında ilginç bir yorum vardı. ‘Mustafa abi Yahya ile neden uğraşıyorsun. Bu şehrin sağlık birimlerinde öyle rezillikler, rezaletler var ki, sana günlerce yazabilirim. Sana Yahya’yı işaret edip her türlü rezilliği örtbas edenler var. Hele ki gönül ilişkileri, enseye tokat, amede parmak olağanlaştı’… Bir başka yorum haksız kazançla edinilen servetlerle ilgili. Bir ilişkide Sağlık Sendikası Şube Başkanı ile ilgili. İhaleler, adam kayırmaları. Sevmediklerini (Sendikasına üye olmayan) görevden alma girişimleri, şirketi üzerinden devlete kesilen faturalar ballı alanlara kendi adamını yerleştirme çabaları.
Diş Hastanesindeki adam sendeciliği yazmanın faydası kime? Siyaseten oturtulmuş Baştabip, Siyaseten görevden alınmış Baştabip. Bana şimdi Yoğurt yiyeni niye karıştırıyorsun diyenler olabilir. Sahi yoğurt yiyen hikâyesini bilmeyen yoktur. Ahlakın kadını, erkeği yoktur. Kişi; yetersizse yetersiz. Ahlaksızsa ahlaksızdır.
Bir önceki İl sağlık Müdürlüğünde ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları demirbaş alımları. Kiralanan otomobiller, akraba hemşerisi ile olan kirli ilişkileri. Baskıya dayanamayıp intihar ettiği iddia edilen sağlıkçı. Bu şehirde sadece bu olsa, eski yıllarda AEÜ bir Profesör Ankara’da akrabası olan bir kırtasiyeciden ihalesiz, ahbap çavuş ilişkisiyle kamyonlar dolusu aldığı büro sarf malzemeleri. Utanmazlık öyle bir yerdeki akıllara durgunluk. İsminin önünde Prof. Unvanı olan kimlik hırsızlığını örtbas etmek için beni dava etti. Her şey ortaya döküldü. Kırşehir’den ayrıldı.
Kervansaray Kampüs alanının elden çıkartılması, pis kokular hala tepemizde. Nu konuyu Kırşehir’de kaç yerel gazetede okudunuz. Payını alan sustu. Susmakla yetinmeyip ne güzellemeler yaptılar. Ahlak kelimesinin sonuna ‘sız’ eklerseniz anlam netlik kazanır. Ve bir apartmana kapıcı dahi olamayacak niteliksizi hırsız, akademisyenlerin isminin önüne ulufe dağıtır gibi ‘Profesör’ unvanı dağıttılar.
Okuyucumun haklı yorumuna tek cevap. Öpenin adı ha Yahya olmuş, ha Mahya. Ne fark edecek ki! Liyakat ortadan kalkmış. Devletin malı deniz yemeyen domuz deyimini kendine uygun bulup domuz gibi yemeye aday olmak. Hastanede güç olmak. Bu anlayışta olanlar için halk; ‘helal olsun, malı amma götürmüş’ diyorsa, ibişler çok olacaktır. Hırsızlıktan sünepe gazetecilere pay verip, iyi adam ilan etsinler. Ben kötü adam olmayı sürdüreceğim.
Yazılarımı, yazdıklarımı eleştirmek, yorumlamak, beğenmek veya beğenmemek okuyucunun elbette ki doğal hakkı. Muhatabı koruyacağım diye ‘Lütfen Küfür Etmeyin’.
Türkiye'de bir tür bürokratik oligarşi geleneği olan zihniyet, siyaset yoluyla edinmiş olduğu gücü, siyaset yolu ile ortaya çıkan halk iradesine hiçbir zaman saygı göstermez! Neden? Oysa küçümsenen, adamdan sayılmayan irade halktır. Kısaca siyasetçinin besleyen kaynaktır. Siyasetçi gücü halktan alır.
Halk; muhalefet hakkını basın yoluyla kullanır. Bu anlayış gazetecinin değil halkın sesi anlamına gelir. Eğer ki siz, bu sesi kısar veya duymazdan gelirseniz, bir tarafı yok saymış olursunuz. Başarılara gölge düşer. Bir kent yöneticisi, kendisine bağlı bürokratlarla yönettiği şehre hâkim olmak istiyorsa, her sese kulak vermeli ki başarı ıskalası yükselsin. Ben başarılı insanlara, bu ülkeye, yaşadığım şehre hizmet eden kişilere büyük saygı duyarım. Asla ideolojik bir gözle bakmam. Beni; düşüncemi, duruşumu beğenmeyebilirsiniz. Bundan ötürü, beni yok sayamazsınız. Çünkü ben varım.
İnsanoğlunun ikilemden ve çifte standarttan kurtulması zor mu? Hayır. Yeter ki objektif bir gözle izleyelim. Bizler belki de yaratılış olarak böyleyiz. Mayamızda biraz kindarlık, biraz bencillik var... Ruhumuzun okşanmasında cömert ve ödünsüz olurken, ikiyüzlülüğe itibar etmez görünüme bürünüveriyoruz. Oysa aksi olduğunda cömertlik hasisliğe, ödünsüzlük ödüne, dürüstlük ikiyüzlülüğe dönüşebiliyor. Bu olmamalı. Yalnızca kendini haklı ve kusursuz görmek, çifte standarda kapı aralamaktır.
Etrafınıza bakın... Başarılı insanların tek bir ortak tavrı ciddiyettir.
Ortak Aklı, sizle aynı şeyleri düşünenlerle oluşturmak mümkün değildir. Ortak akıl karşı düşünceyi yorumlamaktır. Konudan etkilenen ya da konuyu etkileyen kişilerin üzerinde uzlaştığı aklın ortaya koyduğu başarıya bakabilmektir. Herkesin aynı şeyleri düşünmesi mümkün değildir. Öyleyse, bir konuya çok boyutlu bir bakış açısı ile değerlendirmek, kolektif şuuru harekete geçirmek. Başarının öyküsü olabilir. Eleştirilere verilecek cevabınız yoksa aklınıza ilk gelen hakaret veya küfür olacaktır. Bu insanın arsızlığın, ahlaksızlığın tek kalemde, önemli bir göstergesidir.
Toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak olan ve toplumdan aldığı yetki ile ve yine toplumun kaynaklarını kullanarak hizmet üreten kamu yönetimleri, eleştirilmeyi nedense çok fazla sevmiyorlar. Oysa Eleştiri hataları örtmez. Düzeltir. Yönetim çifte standardı kaldırmaz. Basın ahlak yasasına değinmeden, gazeteler tüm yazılarında, haberlerinde ve yorumlarında “siyaseten doğrucu Davut" rolünü üstlenmesi “objektif gazetecilik” adı altında çıkar odaklı veya muhalefet tavrıyla okuyucularına sürekli yalan söylemek ve onları kandırmak doğrultusunda yayın yapıyorsa bu anlayışa da çifte standart hâkim demektir.
Zihniyetten öte tüm duyguları, Ahlak, Adalet, Vicdan duruşmasına çıkarabilecek, insan olanın başını önüne eğdirecek bir mesele. İnsanın kaybına katlanamayacağı Ahlak, Adalet, Vicdan duygularının ağır bedelidir. Utanarak öğrenmek yaş meselesi değil insan olmanın bedelidir. Utanmazlığın, basiretsizliğin bedelini bu millete ödetmeye kalkan bir adamın görüntüsü botokslu dudağa benzer! Öperken dudaklarınıza hâkim olun. Aslında utanmazlığını ve arsızlığını sergilenmesidir.
Utanmak yerine arsızlaşan. Kıymet bilmeyen 3yıl kadar işgal ettiği koltukta sıkılmadan utanmadan oturdu. Suratı bile kızarmadı. Hastane elden çıkmış, tam bir başıbozukluk hâkim kılınmış. Temizlik tasarruf tedbirlerine dayandırılıp hastaneyi bok götürür hale getirmiş ama sigara denetiminde koklamada bayağı başarılı olmuş olmalı ki bazı kimliklerle yeni makyajlarla piyasa sürülmek isteniyor. 2nci Yahya dönemi!
Farkındalık bir başka görüşle iktidar olmak. İktidar derken ta tepelerden değil. ‘Bir hırka bir asa örneği, bir masa, bir sandalye. Nasılsa ben sandalyeyi bir şekilde koltuğa çeviririm’. Düşüncesi hâkim kılınıyorsa! Durum bunu gösteriyor. Bizim işimiz halka hizmet. Diyorlar. Hadi lan. Millet doktor bulamıyor. Tedavi olamıyor. Sen hikâyenin uykusu gelmeyen bebişine anlat. Belki uykusu gelir!
Çözüm üretirken (böyle bir iddia olmasa da) aşağılarda alabildiğine kulis faaliyetleri. Olayları eleştirmeler. Dört beş dalkavuğun gazına gelip bu iş tamam sendromu ile uyuklamak. Baştabiplik iğneli bir fıçı. Yahu sen mazoşist misin?
Baştabip düştü. Ben tecrübeliyim koltuk benim hakkım. Ve sıra yeniden bana gelsin” her yol mubahtır…